1 Mart 2013 Cuma

iyiki...

bu şehirli olmak
tamda böyle...
bu yüzden iyi ve iyiden iyiye büyür bazende kalır insan
tamda burda
mutludur...
kupana çayını doldurur mesaisi başlamak üzere olan sevgilinin yolunu keser
henüz dumanı üstünden eksilmeden
önce ellerini sonra içini ısıtıverebilirsin...
sokak kedilerinin anası kırmızı yüzlü yeşil gözlü
kedi kokulu teyze ziline basar
günlerdir biriktirdiğin ekmekleri verirken ağzın kulaklarına varır
hem doyar hem doyurabilirsin...
pazarcı amca seni şukadardan bilir
anneni babanı yedi sülaleni sorar
sana göre bişiy varsa önüne yığar çayını içerken fileni dolduruverirsin...
dolmuş şöförü yükün ağarsa evine kadar bırakır
mahcup gülümser ertesi gün kahvaltıya yaptığın poaçalardan teşekkür kabına sarıp gülümsetebilirsin...
huzur büyük
şehir küçüktür
yapıcak bişiy bulamayanlara inat
her pazar başka bi ağaç dibinde sevgili sesiyle yeşeriverirsin...

18 Eylül 2012 Salı

dört mevsim...

KAR yağsa...
ayaklarıma KARa sular inse
KARla özdeşik yeşil şalımı kaybettiğim katı keskin çizgili o şehirde seninle
kırmızı kupamın içinde şıcak şarap buharına inip eriyen KARlara inat
sabaha kadar eldiven takmadan yürüsem de ellerim hiç üşümese...
GÜNEŞ pırıldasa...
turuncu yıldızlı perdemin arasından yüzüme vursa
hayıflanarak gözümü açsamda kolum sana değse
ocağın altını açık koymuşçasına sıcak taşan o eve denizi taşısakta balkonda uyuya kalsak gene
YAĞMUR ıslatsa
lacivert uzun eteğimi giysem yarısı yerde YAĞMURlansa
saçlarım ıslansa uzasa
yolda her geçeni sana benzetsem
arabanın silicekleri hızlansa bangır bangır YAĞMURu dinlesek
bol nar ekşili masada turuncu ışıkla ısınsak filmlerimiz yarım kalsa da YAĞMUR yağsa
BAHAR koksa
hiç ayakkabımız olmasa yeşil yeşil bassak yere
karahindibalar sarı yeşil koksa
piknik sepetini hazırlasak yağmur taşsa vazgeçmesek dirensek güneş açsa
köz salata yapsam sana yeşil kırmızı patlıcanda olsa parmakların bana kalsa...

24 Mart 2012 Cumartesi

en mavi deniz'e

karar almadan çıktık yola bu sefer
hani korna çalar balkona koşarsın odur gelen arkadada onu bekleyenler
çantanı bi kanepe üstünden hırhanı bi askıdan kurtarır
ayakkabı bağcıklarını sürükleyerek üçer beşer
buluzunun kollarını geçirirken inersin ya merdivenleri o cinsten
nereye gidiyoruzki bilmeden....
ama iyidir biliyoruz perdeleri kapalı tozlu paslı evden
hem baharda gösterdi yüzünü dönmüşken
güneş altında bi ağrılarımızı azaltır sırtımızı ısıtır
takvimi belli hesabı önceden kesilmiş bi gelecek yaratırız kim bilir...
şimdi yorgunluklarım kırgınlıklarım yeniden bitti noktalarım başladı uzadıkça uzayan noktalar.......
en güzeli bu bahar hangi harfle başlıycak o nu almaya gidelim çıkmışken yola
en afillisinden alalım bitsin artık şu noktalar....

22 Şubat 2012 Çarşamba

...

çürüdü omuzlarım al yükümü sırtımdan
bi ağaç gölgesi solumam gerek
paçalarımı bile sıvamadan bi dere boyu yürümem gerek...

nefesim...durağım...hamalım

dar zamanlarda yaşarolmuşuz herşeyi...
ölüm...darzamanlarda gelir
hayat...darzamanlarda geçer olmuş
aşk bile darazamanlara sığdırılmış valize giyisi basar gibi
tamam herşey koşaradım ayaküstüde...PEKİ nereye!

11 Şubat 2012 Cumartesi

uyku...

en kalın duvardan bile geçer...

dün birine yazmıştım...nasılım

dip,,,
dibe vurunca
çarpma şiddetiyle geri yükselmeli ya insan...
benim dibim tutmuş
fazla ateşe maruz bırakılan çorba içindeki 'mercimek tanesi' gibiyim